
Oyun, Spor ve Hayat
Sabah okuduğum bir yazı beni düşünmeye itti.
Not: Sahibi yazıyı Medium’dan kaldırmış. Ne anlatmaya çalıştığım havada kalmasın diye yazının bir kopyasını buraya taşıdım.
EVE VARMANIN PSİKOLOJİSİ
İlk aklıma gelen, koşunun bir savaş olup olamayacağıydı. Savaşsa, düşman kim? Kimi egale edeceğiz? Kendimizi mi?
Bu sorular doğru sorular mı, doğru sorularsa cevapları nedir, bilmiyorum. Ancak bu soruların, ya da sorulması gereken soruların ardında bir sonuç gizli gibi. Yani neticede belli bir mesafeyi koşmak gerekiyor, bu da elde edilecek bir sonuç. Tıpkı savaşta yenme sonucunu elde etmek gibi. Benzerlik belki de sadece bu.
Benzerlik bu belki ama koşu ile savaş, kesinlikle ayrı şeyler. Onu farketttim. Koşu, harika bir spor; savaş ise, en temel hayatta kalma oyunu. Biri spor, öbürü oyun. Peki ne farkları var?
Basketbol, futbol, tenis; televziyonda “spor” kanallarında ya da “spor” haberlerinde karşımıza çıkıyor. Ama eylemleri nasıl? Basketbol “oynamak”, futbol “oynamak”, tenis “oynamak”. Koşuya geçelim; koştum! Bu kadar. Ya da yüzdüm, ağırlık kaldırdım, kaydım, kürek çektim. Hepsi fiil. Oyunların ise fiili yok, hepsi “oynamak” üzerine. İşte temel fark.
Bunu tanımlamak gerekirse doğru tanım şu şekilde olabilir: tek başına yapamadığın şey spor değildir!
Zamana yayarak da bakalım. Futbol oynandığında amaç kazanmaktır. Yani karşıdakini egale etmek. Bunun için daha hızlı koşman, daha iyi düşünmen, daha çok çalışman gerekir. Ama oyunun sonucu hep karşındakine göredir. Karşındaki senden zayıfsa, olduğun halin de yetebilir, ya da kötü uyumuş da performans sergileyemezse, kazanman da kolaydır. Ya da en basitinden saftır, sergilediğin stratejilere kanabilir. Kesin yeneceğin bir oyundur.
Tersi de olabilir; karşındaki senden daha iyi çalışmıştır, genetik olarak üstündür, hakemi de satın almış olabilir, anlamazsın. Yani, ne yaparsan yap kazanamayacağın bir oyun olabilir.
Kısaca, oyunda insanın aynası karşısındakidir. Ama sporda, insan kendisiyle yarışır. Oynamaz, yarışır! Aynı mesafeyi bir hafta öncekinden daha iyi sürede koşmaktır olay. Ya da daha hızlı yüzmeye başlamak, daha fazla ağırlık kaldırabilmek…
İnsan karşısındakini yenebilir ya da kandırabilir ama kendini sporda nasıl kandırabilir? İşte burada oyun yoktur. Mücadele vardır.
Peki hayat nedir? Spor mu yoksa oyun mu?
Hayat belki de sadece hayattır, içinde sporu ve oyunu barındırabilir ama bunlara benzemez.
Yukarıdaki yazı işte bu yüzden beni bu kadar düşündürüp, durup dururken yazdırdı.
Savaşa dair saptamalar süper, ama bunu koşu gibi bir spor üzerinden anlatmak, hemfikir olmadığım nokta. Niye mi?
“To be or not to be”, 6.5 km ötedeki eve gitmekse, kim duşta ayakta kalamayacak kadar helak olurcasına koşar?
Sormazlar mı, yürümeyi hiç düşünmedin mi diye?